Tasarim23


Saatimizin sesini kısmak için saniyenin üstüne tıklayın.

egedersler

Tenasüb

 

Kelime manası "uygunluk" demektir. Parentez içinde belirttiğimiz diğer isimler de bu sanata verilen değişik adlardır. O kelimelerin manaları da sözlüklerde "uygunluk, uyuşturma, uygun kelimeleri bir araya top­lama" şeklinde belirtilmektedir.

 

Tenâsüb, tezatlı (zıt anlamlı) olanlar dışında an­lamca birbiriyle ilgili kelimeleri bir arada -en az iki ke­limeyi- kullanmak sanatıdır.

 

Tenâsüb sanatında kelimeler rastgele dizilmezler. Rastgele dizilmiş, ama anlamca ilgili olan kelimeler te­nâsüb meydana getirmiş sayılmazlar. Zirâ bu başarısız bir sanat olur.

 

Tenâsüb heyecana bağlı bir sanattır. Sanatkârı etkileyen heyecan hâli onun zihninde bir çağrışım yapar. Bu çağrışım mecâzî bir kavramdır. Çoğu kere sanatkârın ruh hâli ile çağrışım arasında benzerlik vardır. İşte bu mecâzî kavramla bir arada kullanılan anlamca ilgili kelimeler tenâsüb sanatını meydana getirirler.

 

Örnek:

 

Hezârân fülk-i Nûh'u gark-ı tûfân-ı belâ etmiş

Kenâr-ı afiyet şeklinde bir girdâbdır dünyâ

 

 

(Dünyâ, binlerce Nûh gemisini belâ tûfânına boğmuş, âfiyet sahili şeklinde bir girdâptır.)

 

 

Şaire göre dünya çeşitli ızdıraplarla doludur. Fakat ilk bakışta zevk ve safası görünür. Herhangi bir sıkıntı veya tehlike göze pek görünmez. Tıpkı girdap gibi. Girdap da görünüşte denizin diğer kısımları gibi sudur. Ama, girdaba kapılan cisimler büyük bir kuvvetle dibe çekilirler ve suya gark olurlar, işte şairde dünya sı­kıntılarına karşı beliren heyecan hâli, onun zihninde "girdâb" çağrışımını yaptırıyor. Girdap kelimesi mecâzî olarak "dünya"nın yerini alıyor. Demek ki bizim burada merkez olarak kabul edebileceğimiz kelime girdap'tır.

 

"Girdab" merkezi etrafında fülk (gemi), Nûh (yaptığı gemi ile büyük tufandan kendine inananları ve diğer canlıları kurtaran peygamber), tûfân (meşhur Nuh tûfânı), kenar (deniz kıyısı) gibi anlamca biribiriyle ilgili kelimeler bir arada toplanıyorlar. Böylece tenâsüb sanatı meydana gelmiş oluyor.

Fuzûlî'nin meşhur beytini de bu metodla inceleyelim:

 

Ney-i bezm-i gamem ey mâh ne bulursan yele ver

Oda yanmış kuru cismimde hevâdan gayrı

 

Şair ızdırabı sebebiyle devamlı âh edip, inlemek­tedir. İçi yanmaktadır. Bu hâl onda ney çağrışımını yapar. Sanatkâr kendisini ney'e benzetir. Artık ney mecâzî olarak şairin benliği yerine geçmiştir. Yani bu beyitteki merkez kelimemiz "ney"dir. Ney kelimesi etrafında yel, hevâ (hava, istek-arzu), od (ateş), yanmak (ney'in içi ateş ile dağlanır), kuru cisim kelimeleri toplanarak tenâsüb sanatı yapılıyor.

 

Şimdi de Yahya Kemâl'den seçtiğimiz bir kaç örnek üzerinde bu sanatın nasıl oluştuğunu gösterelim:

 

Her sabah başka bahar olsa da ben uslandım

Uğramam bahçelerin semtine gülden yandım

(Bahçelerden Uzak, KGK, s. 137)

 

İhtimâl ki bir sevgilinin nazı şairi usandırmıştır. Fakat aşk ateşi hâlâ içini yakmaktadır. Sevgili bahar mevsimiyle birleşir ve bir gül oluverir. Gül mecazî olarak sevgilinin yerini alır. Öyleyse bu beyitteki anahtar kelimemiz "gül"dür. İşte "bahçe" ve "bahar" kelimeleri "gül" kelimesi etrafında toplanarak tenâsüb sanatı ya­pılıyor.

 

Mâzî yosunla örtülü bir göl ki yok dibi

Mevsim serin ve bahçede yaprak yığın yığın

(Hatırlatan, KGK, s. 139)

 

Şairin ruhundaki bezginlik sonbahar mevsimini andırıyor. Mâzî (geçmiş günler) yosunla örtülü bir göle benzetiliyor. Bu tamlama etrafında “serin mevsim” (sonbahar), “bahçe” ve “yığın yığın yaprak kavramları toplanarak tenâsüb sanatı ya­pılıyor.

Bugün 25 ziyaretçi (29 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol