Tasarim23


Saatimizin sesini kısmak için saniyenin üstüne tıklayın.

egedersler

Hüsn-i Talil

Bu sanatın esasını, bir olayın gerçek sebebini inkâr ederek, bu gerçek sebep yerine hayâlî ve şairane bir sebebi geçirmek teşkil eder. Yani sanatkâr bir olayın gerçek sebebini inkâr edip, heyecanıyla uyum gösteren şâirâne bir sebep gösterirse Hüsn-i Talil sanatı yapmış olur. Sanatkâr gösterdiği bu hayalî sebebe kendisi de inanmış olmalıdır. Aksi hâlde sanat okuyucuda gerekli etkiyi yapmaz ve başarısız olur.Muallim Naci Hüsn-i tâlil sanatı ile ilgili bir fıkra da anlatır. Fıkrayı özetleyerek buraya alıyoruz:
 
"Sanatsever bir konak sahibi dostlarını konağına davet eder. Bir müddet sohbet edilir. Bu arada yaşlıca bir zat usûlü ile kalkar ve bitişikteki dinlenme odasına geçer. Yanısıra bir arkadaşı da gi der. Yaşlı kişi dinlenme odasında iken cebinden bir altın düşer ve konsolun altına kaçar. O da iki büklüm bir vaziyettecebinden düşen altını almak için konsolun altına doğru eğilmiştir. Tam bu sırada hane sahibi misafirlerinin nerede kaldığını merak ederek dinlenme odasının kapısını açar. Misafirini yerlere eğilmiş vaziyette görünce sorar: 'Niçin öyle iki büklüm oldunuz?' Zarif misafir hemen cevabı yetiştirir: 'Tekrar ayağınıza kapanmak için?' Lâkin yanındaki arkadaşı hüsn-i tâlil sanatına güzel bir örnek olan bu cevabın güzel tesirini olayın gerçek sebebini söyleyerek bir anda yok eder: “Efendim cebinden altın düştü de...
 
İşte Muallim Naci bazen hayalî sebebin gerçek sebebin yanında nasıl sakil düştüğünü bu örnekle an­latır.
 
Fevvâre ka'r-ı havza düşer şermsâr olup
Baktıkça gülsitanda hırâmân olan sana
(Yahya Kemâl, Perestiş, EŞR, s. 25)
 
Beytinde hüsn-i tâlil sanatı vardır. (Fıskiye, gül bahçesinde gezinmekte olan sana baktıkça, utanarak ha­vuzun derinliklerine düşer.)
 
Şair burada, fışkıran suyun havuzun derinlikle­rine düşmesine sebep olarak bahçede gezinen güzelden utanmasını gösteriyor. Yâni gerçek sebep olan yerçekiminin yerine, hayâlî ve şairâne bir sebep olarak utanmayı getiriyor.
 
 
 
 
 
Hüsn-i tâlil sanatını Teşbih ve Tecâhül-i ârifle karıştırmamak lâzımdır. Teşbih bir kelime ile yapılır. Sanatkâr inkâr ettiği varlık veren olayın yerine başkasını koyarsa Teşbih meydana gelir. Ama bu varlık veya olayın sebebini inkâr eder de yerine hayâlî bir sebep koyarsa Hüsn-i tâlil meydana gelir (Bkz. Teşbih). Hüsn-i tâlil bir kelimeden değil, bir cümleden meydana gelir.Tecâhül-i ârifle bu sanatı karıştırmamak için de sanatkârın maksadını iyi anlamak gerekir. Tecahül-i ârifte maksatlı olarak bildiği hâlde bilmez görünmek esastır (Bkz. Tecâhül-i ârif). Hüsn-i tâ-lil'de sanatkâr heyecanın sevkiyle gösterdiği hayâli sebebe bağlıdır. Olayın gerçek sebebini düşünmez bile.
 
Renk aldı özge âteşimizden şerab ü gül Peymâne söylesün bunu gülzâr söylesün
(Yahya Kemâl, Çamlıca Gazeli, EŞR, s. 67)
 
(Şarap ve gül rengini bizim özge ateşimizden aldı. Bunu kadeh ve gül bahçesi anlatsın.)
 
Şair şarap ve gülün kırmızı rengi, kendi içindeki ateşten aldığını söyleyerek, gerçek sebebi yok sayıyor ve yerine hayâlî ve şairâne bir sebep getiriyor.
 
Nevbahârı vuslâtın bassun deyû ilk âyına Bûseden pâpûş giydirdin o nermim pâyına
(Yahya Kemâl, Sene 1140/1724, EŞR, s. 103)
 
(Sevgilinin ayağına, vuslat ilkbaharının ilk ayına incinmeden basabilsin diye buseden ayakkabı giydirdim.)
 
Şair burada da şairane bir sebep olarak sevgilinin ayağının her  tarafını,  yere  basarken  incinmemesi -ayakkabı niyetine- için öptüğünü söylüyor.
 
Tarihini aksettirebilsin diye çehren
Kaç fâtihin altın kanı mermerle karışmış
(Yahya Kemâl, Bir Tepeden, KGK, s.20)
 
Fatihler, şairin hayran olduğu güzelin yüz ifadesini oluşturabilmek için kanlarını akıtıp, mermerle karıştırmışlar. İşte şairin olayın gerçek sebebi yerine koyduğu hayalî ve şairane sebep budur.
Bugün 25 ziyaretçi (27 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol