Saatimizin sesini kısmak için saniyenin üstüne tıklayın.
egedersler
Teşbih
Aralarında çeşitli yönlerden benzerlik bulunan iki varlıktan zayıfını kuvvetlisine benzetmek sanatına TEŞBİH denir.
Sanatkâr kendisini etkileyen bir olay veya varlık karşısında heyecanlanır, bu heyecanını daha kuvvetli ve tesirli anlatabilmek için, o ruh hâlini okuyucuda daha iyi canlandırabilecek benzetmeler yapma yoluna gider. İşte bu ruhî faaliyet sonucu teşbih sanatı meydana gelir.
Teşbihte dikkate değer bir özellik de şudur:
Bu sanat kelimelerin gerçek manaları ile yapıldığı hâlde, mecaz sanatları, yani kelimenin mecâzî mânası ile yapılan sanatlar grubuna girer. Kelimeler gerçek anlamlarında kullanıldıkları hâlde, meydana getirdikleri anlam bütünlüğü mecâzî bir hüviyet kazanır.
Meselâ:
Durmuş saat gibiydi durup geçmeyen zaman
(Yahya Kemâl, O Taraf, KGK, s. 110)
mısrasında zaman "durmuş bir saate" benzetiliyor. Bu mısradaki kelimelerin hepsi gerçek manalarında kullanılmıştır. Ama durup geçmeyen zaman gerçekten "durmuş bir saat" değildir. Mecâzî olarak bir benzerlik söz konusudur. Şair ruh sıkıntısının etkisiyle vaktin bir türlü geçmeyişini, durmuş bir saate benzeterek okuyucuya daha kuvvetli anlatıyor.
Teşbih sanatında en az iki, en fazla dört öğe bulunur:
1. BENZEYEN
2. KENDİSİNE BENZETİLEN
3. BENZETME YÖNÜ
4. BENZETME EDATI
Yukarıdaki "durmuş saat gibiydi durup geçmeyen zaman" mısrasını buna göre inceleyelim:
1. Benzeyen: ZAMAN
2. Kendisine Benzetilen: DURMUŞ SAAT
3. Benzetme yönü: DURUP GEÇMEMEK (İlerlememek)
4. Benzetme edatı: GİBİYDİ
BENZEYEN: Birbirine benzetilen kavramlardan güçsüz olanıdır.
KENDİSİNE BENZETİLEN: Benzetilen kavramlardan daha güçlü ve üstün olanıdır.
BENZETME YÖNÜ: Benzeyen ve kendisine benzetilen arasındaki ortak noktadır. Zaten benzetme bu ortak noktayı belirtmek için yapılır.
BENZETME EDATI: Benzeyen ve kendisine benzetilen arasında benzetme ilgisini kuran kelime veya ektir. Teşbihte genellikle şu kelime ve ekler benzetme edatı olarak kullanılırlar:
âdetâ, andırır, benzer, bigi, çü, çün, gibi, gûnâ, güne, gûyâ, gûyiyâ, kimi, mânend, meğer ki, misâl, misillû, misl, niteki, nitekim, sanki, sıfat, tek, tıpkı, ... -âsâ,-vâr,-veş
Örnekler:
Gün denizlerde sönerken baktık
Ve çobanlar gibi dallar yaktık
(Yahya Kemâl, Viranbağ, KGK, s. 145)
Benzeyen: Biz (Şair ve sevgilisi)
Kendisine benzetilen: Çobanlar
Benzetme yönü: Dallar yakmak (ateş yakmak)
Benzetme edatı: gibi
Kız vücûdun sarı güller gibi ter!
Çık sudan kendini üryân göster!
(Yahya Kemâl, Nazar, KGK, s. 149)
Benzeyen: Vücûd
Kendisine benzetilen: Sarı güller
Benzetme yönü: Tazelik (ter)
Benzetme edatı: gibi
Çini bir kâsede bir Çin çayı içmekteydi
Bir güzel yırtıcı kuş gözleri gördüm.
Baktım Som mücevher gibi kan kırmızı tırnaklarına
(Y. Kemâl, Ric'at, KGK, s. 152)
Benzeyen: Tırnaklar
Kendisine benzetilen: Som mücevher
Benzetme yönü: Kırmızılık
Benzetme edatı: gibi
Yelpâze çevrilir gibi birden dönüşleri
İşveyle devriliş, saçılış, örtünüşleri...
(Yahya Kemâl, Endülüs'te Raks, KGK, s. 157)
Benzeyen: Rakseden güzel
Kendisine benzetilen: Yelpaze
Benzetme yönü: Dönüş
Benzetme edatı: gibi